Yavaş yavaş ölürler,
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar.
Martha Medeiroz
Vourlamag’da ilk gezi yazıma MACAHEL ile başlamak istedim. Uzayan bir pandemi dönemi ve mümkün olduğunca doğaya sığınma zamanı. Bu nedenle Macahel’i seçtim. Anadolu’nun çok özel bir yeri Macahel / Maçahela… Kısaca; Kuzeydoğu Anadolu sınırımızın en uç noktası Gürcistan sınırının içinden geçtiği bölgenin adıdır Macahel. Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kucaklaştığı topraklar!
Adını ilk duyduğumda (yirmi yıl kadar önce) kimsenin bilmediği, hakkında bir kaynak bulamadığım, hiçbir gezginin, rehberin haberdar olmadığı bir yerdi. Anadolu’nun tek yağmur ormanı bölgesi, biyosfer alanı, endemik bitkilerin yoğun olduğu, Kafkas arılarının memleketi ve Anadolu’nun en yaşlı ağaçlarının yaşadığı bir yer olduğuna dair bilgiler geldikçe, hemen gitmek istedim.
Biraz araştırma yapınca, Tema’nın ve Kafkas Üniversitesinin bölgede çalışmalar yaptığını öğrendim. Biraz rahatladım. Kafkas Üniversitesi’nin Biyoloji Bölümünü aradım ve ulaşabildiğim bölümde görevli bir doçente Macahel’e gitmek istediğimizi ama hiçbir bilgiye ulaşamadığımızı anlattım. Adını anımsayamadığım biyoloji doçenti , bana bir isim ve bir telefon numarası verdi. Bu büyülü coğrafyaya sevdam, yirmi yıl önce böylece başlamış oldu. İlk gezilerimiz adeta keşif turlarıydı ve inanın, her biri ayrı bir öykü olur…
Macahel’e doğru…
Uçakla ulaşabileceğiniz Trabzon, Erzurum, Kars veya Batum Havalimanı’ndan sonra Artvin Borçka’ya kadar, küçük araçlarla yolculuk yapmak gerekiyor. Halen otobüs yolculuğu yapılabilen geniş yollar yok ve dilerim yapılmaz…
Ben en çok Kars ya da Erzurum tarafından gitmeyi seviyorum. Kars’a eğer akşam uçağı ile ulaştıysanız bir gece Kars’ta konaklamak, ertesi gün Çıldır Gölü etrafından dolaşarak gitmek, yol boyunca bir film şeridi gibi Çıldır Gölü çevresi insanlarının öykülerini dinlemek, her defasında hoşuma gider. Yörede Kafkasya’dan göç etmiş ve belli ölçüde özelliklerini korumuş değişik boylara ait insanların yaşadığı köyler vardır. Gittikçe kaybolan, unutulan kimlikler, kültürlerdir bunlar. Örneğin Malakanlar son yıllarda Kars gezilerinin önem kazanması ile yeniden öne çıktılar ama daha keşfedilmeyi bekleyen hayatlar var burada…
Kars platosundan çıkınca Yalnızçam Ormanları merhaba der! Upuzun, kapkara gölgeli, büyülü ormanlar… Aslında kara göründüklerine bakmayın, bunlar gerçekte sarıçam ağaçlarıdır. Belli yüksekliklerde, oksijenin bol olduğu yerlerde hayat sürerler. Sarıkamış karına o çok özel kristal yapısını veren bu Sarıçam Ormanlarıdır. Sarıçam ormanlarıyla beraber, yönünüz artık Karadeniz Bölgesine döner. Zaman zaman karşımıza çıkan Alpin çayırları, İsviçre’yi anımsatır. Laşet /Acısu’ya gelmeden hafif sağa dağa saparsanız eşsiz bir manzara soluğunuzu keser. Yeşilin her tonu ve sonsuzluk!
Bu yıl Şavşat’dan yeşil yol ile ulaştık Macahel’e. Bir başka yazıda belki Şavşat yaylalarını konu alırım.
Bu yazıda klasik yoldan, Artvin/Borçka üzerinden gidelim diyorum. Artvin Barajı-Borçka Barajı derken, iki taraflı muhteşem Karçal Dağları arasından ilerler yolculuk. Ladin, köknar, kayın, ıhlamur ve kestane ağaçlarından karışık bir orman örtüsü sizi kucaklar. Uzaktan şelalelerin pırıltıları göz kırpar. Sağa mı, sola mı bakayım derken şaşırırsınız ve solda eskiden patika olan, şimdilerde taş döşeli bir yol ayrımı dikkatinizi çeker. Aman kaçırmayın bu yol ayrımını. Çünkü sizi Anadolu’nun en güzel göllerinden birine Borçka/Karagöl’e götürecek…
Borçka Karagöl Tabiat Parkı
Borçka/Karagöl, hiç abartısız, Anadolu’nun en nadide mücevherlerinden birisidir. Uçları ifade etmeyi sevmesem de, burası gerçekten “en” ler diyarıdır. Karagöl 19.yüzyıl başlarında bugünkü “Klaskur (Aralık) Yaylası”nın yakınlarındaki bir tepenin, heyelan sonucu Klaskur (Aralık) Deresi’nin önünü kapatmasıyla oluşmuş. Dört mevsimin her birinde inanılmaz görüntülere bürünür. Flora, fauna, üstün peyzaj özellikleri nedeniyle 2002 yılında Tabiat Parkı kapsamına alınmış.
Göl alanının büyüklüğü yaklaşık 9 hektar. Tabiat parkı ise toplam 368 hektar bir alanı kaplar.. Karagöl ve çevresinde 89 familya ve 334 cinse ait toplam 898 bitki türü tespit edilmiş. Belirlenen türlerden 11 tanesi endemiktir.
Memeli yaban hayvanlarından Vaşak, Kurt, Çakal, Tilki, Ayı, Porsuk, Ağaç Sansarı, Su Samuru, Avrupa Yaban Kedisi, Yaban Domuzu, Karaca, Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi, Yaban Keçisi görülebilmekte…
Karagöl ayrıca bir kuş ve kelebek cenneti. Tespit edilebilen 40 kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Buradaki Huş ağaçlarında nesli tükenmekte olan kuş türlerinden “Huş Tavuğu”na rastlamak da mümkün. Kurbağa türleri, endemik böcek türleri ve kelebek türleri baş döndürücü. Şimdilik 25 tür kelebek tespit edilebildiğini yazıyor kaynaklar…
Karagöl’ü sevmemek mümkün mü? Zaman zaman insan boyuna ulaşan dev eğrelti otları arasında gölün tam çevresini dolaşmak çok keyiflidir. Yaklaşık 3 km olduğu söylense de bu mesafenin daha kısa olduğunu düşünüyorum. Yürüyüş sırasında berrak sularda balık türlerini seçebilir, hatta fotoğrafını çekebilirsiniz.
Karagöl gezisi ve fotoğraf molaları sonrasında, Karçal Dağları üzerinden, Macahel’e yolculuğumuz devam eder. (Yaklaşık 20 km)
Karçal Dağları
Kuzey Doğu Anadolu’nun Gürcistan sınırında yer alan Karçal Dağları biyolojik çeşitlilik açısından Türkiye’nin en zengin yerlerindendir. Doğu Karadeniz ılıman kuşak karışık yapraklı ormanlarının en iyi örneklerine sahip olan Karçal Dağları’nın en önemli özellikleri; ani yükseklik değişimleriyle ortaya çıkan ekosistem çeşitliliği, yüksek endemizm oranı ve zengin yaban hayatıdır. Bu bağlamda bu bölge, dünyanın en zengin ama tehlike altındaki 25 karasal “ekolojik bölgesinden biri olarak görülmektedir.
Karçal Dağları, çoğunlukla bozulmadan kalmış geniş ve iğne yapraklı orman, çalı, Alpin çayır, sarp kayalık ve zirve bitki topluluklarını içerir. Bölge, Avrupa ve Orta Asya’yı içine alan coğrafyadaki en geniş doğal yaşlı orman ekosistemlerine sahiptir.
Karçal Dağları’nda ülke çapında nadir rastlanan en az 61 bitki taksonunun yetiştiği bilinmektedir. Doğu kayını (Fagus orientalis) ve doğu ladininin (Picea orientalis) hakim olduğu karışık ormanlarda kestane, doğu gürgeni, Kafkas ıhlamuru, kızılağaç, doğu ladini, saplı meşe, fındık, huş ağacı ve sapsız meşe ile tanışırsınız…
1000-1800 m yükseltiler arasında, kayın ve ladin egemenliğindeki doğal yaşlı ormanlar görülür. Bunun üzerinde, orman gülleri (Rhododendron spp.), ayı üzümü, bodur ardıçlar ve defne bulunur. 2000-2400 m’ler arası, çok sayıda kolşik endemiklere sahip Alpin çayırlıklar zonudur. Ayrıca, siğilli ve kızılağaç yapraklı huşlara rastlanır.
İnsan etkisinin görece az olduğu bu yaşlı ormanlar, yaban hayatı için de uygun yaşam ortamı oluşturur. Boz ayı, yaban keçisi, ulu geyik, çengel boynuzlu dağ keçisi, kurt, vaşak, çakal, tilki, yaban domuzu ve su samuru çok sayıdaki yaban hayvanından bazılarıdır.
Macahel insanı değiştirir…
Karçal Dağlarının nadir güzelliği içinde yolculuğunuz devam ederken, 1830 metrede yer alan Macahel Geçidi’ne (Cankurtaran Geçidi veya Küçük Yayla) gelirsiniz. Burada mutlaka arabadan inin. Geçidin iki yanındaki muhteşem görüntüler sizi adeta farklı bir boyuta taşır! Uçmak, dans etmek, şarkı söylemek, sevdiklerinize sarılmak istersiniz. Bazen bir sis denizi sarıp sarmalar sizi ve sonsuzlukta yok olmak böyle bir şey herhalde dersiniz…
Bu son yıla kadar yol üzerinde erimeyen iki buzul kütlesi olurdu. Bizde içine girer, buz gibi kütlenin altında coşar, kenarında fotoğraf çeker, kar parçalarını koparmaya uğraşırdık. Maalesef iklim değişiklikleri bu yıl buzul kitlelerini de yok etmiş.
Ve Macahel…
Yörenin eski adı Macahel (veya Maçahel), Osmanlı kayıtlarında Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar benzer isimlerle yer alıyor. Gürcüce’den farklı söyleyiş, ses uyumlarıyla, dilimizde Macahel / Maçahela olarak yaşamaya devam ediyor.
Tarihsel ve coğrafi olarak Macahel yöresi, Türkiye’den komşu ülke Gürcistan’a bağlı Acaristan Özerk Cumhuriyeti sınırları içerisine doğru yayılan uzun bir vadinin genel adıdır. Vadi boyunca akan dereler (Uğur-Maral ve Efeler) pek çok yerde küçük şelaleler, çağlayanlarla yol boyunca karşınıza çıkar. Bu üç dere Macahel Suyu olarak anılır ve sınırı geçtikten sonra Acara suyundan önce Çoruh nehrine kavuşur. Bu akarsuyun yani vadinin sağında ve solunda toplam (göçlerden önce) 26, (göçlerden sonra) 18 köy bulunur.
Macahel vadisinin Türkiye tarafında bulunan 6 köy, Camili (Macahel) yöresini oluşturur ve Yukarı Macahel olarak anılır. Vadinin Acaristan tarafında kalan bölümünde (Aşağı Macahel’de) 12 köy mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti sınırları çizilirken (1921) 6 köy Türkiye’de kalmayı seçerken, 12 köy Gürcistan tarafında kalmıştır.
Gürcü dilinde Maca (el), Hel (bilek) anlamına geliyor. Gürcü dilindeki eski adı ile Hertvis, yeni adı ile Camili Köyü bu köyler içinde bileği temsil ediyor. Bugün Macahel’i oluşturan altı köyün isimleri Camili, Efeler, Kayalar, Uğur, Düzenli ve Maral’dır.
Camili’de Yaşam
Yolculuğumuz bizi önce Camili köyüne götürüyor. Tema’nın burada bir misafirhanesi var. Biz yirmi yıl önce yöre halkının evlerde kalıyorduk. Günümüzde bu evler pansiyona dönüştü ve yöreye uygun pansiyonlar yapıldı.. Camili Köyü bölgenin her zaman merkezi olmuş. Okulu, Kütüphanesi, Atatürk Büstü, Camisi ile hemen size kendini sevdiren bir köy. Macahel insanı , en az lise mezunu, eğitimli insanlardan oluşuyor. Köyün içinden Gürcistan sınırı geçiyor ve askerimiz sınırı bekliyor…
Dağa doğru uzanan sınırı takip edebiliyorsunuz. Hiç unutamadığım bir anısı var bu sınır boyunun. İlk gezilerimizden birinde, sabahın seherinde kalkıp, su samurlarını göreceğim diye dere boyu yürürken, Gürcistan’a geçmişim. Fark ettiğimde olası bir kör kurşuna denk gelmemek için nasıl bir heyecan ve telaşla koşarak döndüğümü hiç unutamam.
Çok uzun yıllar boyunca, Karagöl sonrasında tüm Macahel yolları topraktı. Sonraları Camili’ye kadar yapılan yolu da kış koşullarının buz heyelanları alıp gidermiş. Macahel Geçidi civarında kar yüksekliği 6 metreleri bulur ve yol kapanırmış. Çocuklar mecburen Borçka’da yatılı okulda okur, hastalar ise özel bir anlaşma yapılmış olan Gürcistan tarafına götürülürmüş. Çok sayıda hasta insan ve hamile kadın maalesef at, katır sırtında bu zorlu yollarda hayatını kaybetmiş. Bugün Camili’ye kadar olan yol asfalt ve çoğu ara yollarda asfaltlanmış durumda.
Bölgede hala hizmet veren 2 cami var; Camili ve İremit Camileri. İkisinin de 18. yy yapıldığı belirtilse de aslında ilk yapılış tarihleri bilinmiyor. Birçok tamirat, yenilenme görmüş. Canlı renkleri, ilginç motifleriyle, ahşaptan yapılmış ve insana huzur veren camiler…
Gezilecek, görülecek daha çok şey var. Örneğin, Camili köyünün arkasındaki eski değirmen, Maral Şelalesi, Gorgit Ormanları, vaktiniz varsa Beyaz Su Şelalesi ve Yıldız Gölü…
Kafkas Arıları
Burası Kafkas arılarının en güzel ballarını yaptıkları yer. Dev Kayın ağaçlarının gövdesine konulmuş kara kovanları halen görebilirsiniz. Hani Bal filmini seyrettiyseniz “işte buralarda çekilmiş olmalı” dersiniz. Kafkas arıları özel bir cins. Tema bu konuda çalışmalar yaptı. Üretip başka yerlere de gönderilmeye çalışıldı ama bildiğim kadarıyla proje başarılı olamadı. Macahel balı değişik bir bal. Kestane balı koyu renkli, tadı hafif acımsı. Kestane balı deniyor ama çiçeklere bitkilere meraklıysanız bu balda çan çiçeklerinin ve yayla çiçeklerinin kokusunu alıyorsunuz. Eğer alerjileriniz varsa günde sadece bir tatlı kaşığı yemenizi öneririm. Şifalı ve çok güçlü. Kestane, ıhlamur, çiçek karışımı olan bal ise daha hafif. Ben o hep acımsı tadı özlüyorum, bana hep “on binlerin yürüyüşünü” bu bölgelerden geçişini hatırlatıyor. Bu acımsı tad belki Karadeniz’in özgün bitkisi olan Orman Gülleri / Rodadendron’ den, yöresel adıyla, “kumar”dan geliyor. Belki de zehirli yüksük otu ya da Belladona’nın (Güzelavrat otu) öz suyundan geliyor. Bu bitkilerin hepsi tıbbi bitkiler ve bugün önemli ilaçların yapımında kullanılıyor. Arı çiçeğin özsuyundan aldığı öz ile bal yaptığı için, bir nevi ilaç diye düşünürüm hep. Antikçağda On binler bu dağları aşarlarken çokça bal yerler. Sonra da halüsinasyon görmeye başlarlar ve çoğu bu dağları aşamaz…
Kayın ağacına bir kez sarılmayı deneyin. O yaşlı ağacın canlı bedenini ve ondan size akan enerjiyi hissedin!
Maral Şelalesi
Maral Şelalesi ilginç bir şelaledir. Eskiden belli bir yere kadar araçla gidilir sonra 45 dakikalık bir yürüyüşle şelaleye ulaşılırdı. Şimdi yol çok yakınına kadar gelmiş. Yürüdüğümüz yolda çok yaşlı kayın ağaçları ve pınarlar vardı. Ne yazık ki yol uğruna kesilmiş ve o pınarlar kaybolmuş. Bir yere kadar araçla geliyor sonra merdiven gibi düzenlenmiş bir patikadan aşağıya doğru iniyorsunuz. İsterseniz, arada bir yerde, seyir terasında mola verip çayınızı içebilirsiniz. Maral deresinin 63 metreden düşen suyu ile müthiş bir görsellik oluşmuş. Hava güneşli veya yağmur sonrası açılmış ise gökkuşakları başınızı döndürür. Buz gibi suyu olan şelalenin düştüğü yerdeki dev kazanda yüzmeyi denemek istiyorsanız, aşağıya kadar toplamda 80 metrelik bir iniş yapıyorsunuz. Yolu biraz hayal kırıklığı yaratsa da Maral şelalesini görmelisiniz…
Bir keresinde Maral Şelalesine gitmek için yürüyoruz. Bir nineyle karşılaştım, incecik dal gibi, vaktiyle sarışın güzel bir kadın olduğu belli. O kadar yaşlı ki cildi iyice kırışmış. Biraz konuştuk. 3 ineği önünde onları evine götürüyordu. O ağaç dalından bastonuna dayandı ve biraz sohbet ettik. “Gözlerim iyi görmüyor, yılan soktu ölümden döndüm ama hafif körlük kaldı” dedi. Bölgede Kafkas yılanı iyi bilinen çok zehirli bir yılan. ”Kimsen yok mu?” dedim, ”Var” dedi. Nineden ayrıldık ama 200 metre sonrasında elinde sopası ile başka bir yaşlı kadına rastladık. Meğer önde giden annesiymiş ve annesi 107 yaşındaymış. Kendisi de yaşlıydı ama annesine göz kulak olmak için arkadan onu takip ediyordu. Bu yıl gittiğimizde artık o nine yoktu…
Mantarlar, Zambaklar…
İki- üç yıl öncesine kadar Gorgit Yaylasına araç yolu yoktu. Yayla evlerinde elektrik de yoktu. Efeler köyünden Gorgit Yaylasına ormanın içinden bir patikadan yürüyerek gidilirdi. Çok yaşlı ulu ağaçlarla dolu bir patikadır. Eğer hava hafif yağmurlu ve ortam sis denizi içindeyse, kendinizi bir film dekorunda hissedersiniz. Her yerden mantar çeşitleri biter ve size “Şirinler” her an bir yerden çıkacak hissini verir. Gerçekten dünyanın neredeyse yarısını gezmiş biri olarak, hiçbir yerde böyle bir orman görmedim. Guatemala’da, Brezilya’da cangıl gibi ormanlarda yürüyorsunuz ama burası farklı… Arada bir yerde bir mola verip pınardan su içiyorsunuz ve tüm yorgunluğunuz bitiyor ve üstelik kendinizi çok iyi hissediyorsunuz!
Gorgit ile Beyaz Su ve Yıldız Gölü arasını yürümenizi tavsiye ederim. 7-8 Saat süren uzun ama rahat bir yürüyüştür. Endemik bitki zenginliği muhteşem… Bu yolculukta Yabani Zambaklara rastlamanız mümkün. Ben sarı renkli Hemşin Zambağına sadece burada rastlayabildim.
Yıldız Gölü’nde mola verdiğinizde, geceyi burada geçirirsem yıldızlar kim bilir nasıl olur, diye merak edeceksiniz…
Yemekler
Yemek kültürüne gelince, Gürcü mutfağının tüm etkilerini burada görebilirsiniz. Mısır ekmeği (Cadi) temel yiyecektir. Uzun süre dayanıklıdır, bayatlamaz. Eh, bayatlayacak olursa da ham çökelek ile özel bir yemeği yapılarak yine değerlendirilir. Çerkes tavuğu (kaloco), karalahana çorbası (sadzebeli), kara lahana sarması, fasülye (lobyo), fasülyeli lahana (lobyo phalay), cevizli taze fasülye (malahto), ham çökelek kuymağı (do kuymağay), silor sayabileceklerimden bazıları…
Macahel’de bolca meyve çeşidi, özellikle armut bulabilirsiniz. 15 çeşit armut, 9 çeşit elma, 6 çeşit erik ve bağda değil ağaçlara sarılmış üzüm çeşitlerinin tadına mutlaka bakmalısınız.
Müzik
Ah, müzik konusunu unutmamalıyım. Macahel Vadisi’nin kendine has bir müziği var. Sanki çok eski çağlardan gelen bir müzik. Kalan müzik sanıyorum kayda aldı ve ölümsüzleştirdi. Yaşlılar korosunun sadece gırtlaktan çıkardıkları sesler ile yaptıkları koro müziği bölgesel kültürün melodik, ritmik ve folklorik özelliklerini taşıyor. 2001’de kurulan ve yaş ortalaması 68 olan yerel sanatçılardan oluşan “Macahel Yaşlılar Çok Sesli Korosu” UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” olarak tescillendi.
Koro üyelerinin her birini ayrı bir dağdan toplayarak (belli bir ücret karşılığında) bir araya getirip dinleme şansına birkaç kez sahip olabildik. Sonra da çok ünlendiler ve birçok TV programına çıktılar.
Macahel‘i anlamak için görmek, yaşamak gerek. En az 4- 5 gününüzü ayırmalısınız buraya…
Ormanlara Yazık Etmeyin!
Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan biri ilan edilen Karçal Dağları ormanlarının sahip olduğu biyolojik çeşitlilik ve ekolojik bütünlük maalesef maden işletmeciliği, yol inşaatları gibi tehlikelerle karşı karşıya. Dereler ve akarsular üzerinde baraj yapımı, kum ve taşocağı faaliyetleri devam ediyor. Gerek insan eliyle, gerek iklim değişikliği nedeniyle, bu güzelliklerin yok olmamasını diliyorum diyerek, sonlandırıyorum yazımı.
Resmiye Dinlenmez
Ebruli Turizm
Not: Zaman zaman ben, zaman zaman biz diye anlattığım bu yolculuklar, Ebruli Turizm‘in 10 kişilik gruplarıyla yapmış olduğumuz butik geziler olduğu için ben ve biz birbirine karışmaktadır
VOURLAMAG EYLÜL 2021 SAYISI-GEZİ YAZILARI
>>> Yazı Linki
>>> Ebrulitur Macahel Fotoğraflarından bir Derleme